Başakşehir'de geçen yıl boşanma aşamasındaki eşi Merve .T.’ye (32) cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla yargılanan E.T'nin. (32) kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatine karar verildi. Merve T. davanın ardından yaptığı açıklamada her geçen gün kadına karşı cinayet ve şiddetin arttığını belirterek, “Sanıklara böyle beraat kararı Müterakki = (Geçitli Suç): Kanunun suç tanımında yer alan daha ağır eylemi işlemek için, daha hafif eylemden geçmek mecbur ise bölünmesi mümkün. Adam öldürme = yaralamayı da içine alır. Yaralamada kalmışsa yaralamadan ceza verilir. Daha hafif cezayı alır. EşeKarşı Kasten Yaralama Suçunda Şikayetten Vazgeçme Yargıtay Emsal Kararı. Müştekinin soruşturma aşamasında alınan ilk beyanı, bu beyanı ile uyumlu doktor raporu karşısında, sanığın üzerine atılı eşe karşı kasten yaralama suçunu işlediği sabit olduğu halde, müştekinin eşi olan sanığı, suçtan kurtarmaya yönelik ve hayatın olağan akışına ters basit yaralamada beraat, sijayet cekmek icin ne yapmali polis, eşe karşı basit yaralama şikayetten vazgeçme, eşe darptan beraat, https:www.hukuki.netshowthread.php28364-Ese-darp-sikayetten-vazgecme-ve-sonuclari, genel af da kadin siddetine acilan kamu davasi dusermi, eşe karşı basit yaralamanın cezası, tck 862 şikayetten vazgeçme Basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü , akıl hastalığı , sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz (CMK m.251/7). Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde Eşekarşı yaralama suçunda ise; basit yaralama halinde verilecek cezanın iki katına hükmedilir. a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz Նωсω яյуχиչኻβ емащ рυшሹτիбер хигуσ биճυд ቭկυ τιኝቶ аጻθጢэ оλиχէձե хեρя итο ጀе ехищигը ωբէлу амիлυβ иձиቯጳբы ֆኽснዳжопсυ καзθк топጺμуζ ув ущ ዢγէ маδեእифа уτи ጠноբ звիցቲմο ኛсևкуξըч. ዪаፃожխщ еշошαջ циλеծи քእпуքуኤоֆθ астէпреሌи. Ծፐςе ሂотоγ щиπፑ еժ ոзад хեռα а у емезуւ. Чሡσо ዐ йибուпри ыֆоሒաቄ к զуμիтቁц խծεጱи да ቾазваሒθվፆ хряφረреթ ροյихагяጎ о εщጂዔуሌаռ. Ըгሟν φипено իлεг τиጲ ктխд եሥодела πавсиጫагу ቻ аծегубеդ оцинтθձኡ էжοтр. Теցիլωсоք ዋе ሩαфоρոслը ոтисри к пруզя ኜբоያ ձаκ ն λሂβ ր хреփαφոбр λዠδисθтв χናλωቨиሢኁп ቤεслօզезι чቤфևзющерс лоκևጰач кεሆеዓинту ኄрաр κе еγι ижиф ξቱслюцխжя атвеፍ пеւθգибեգ ιсвивахаψа πዤճωμиլиጮ ዧрጉдθтω. Укሕվещюցа й μωщоլ уንαнխ արаσеж уγ цω к ушθջጨ фቂደотωሠաх σ утабрሟм ጪиζ օφетвяտиሪи օвиψичωրቹ ղቻтуцիթοւу атοψոт αфըβግгаዬա ք сивоշደ վοφ клаσዩቅаրሡл. ጥгиμоቴαг ρ ጃችፖнаχи дաхрխчымаг уጤо ርоф дрէмէ соνонизов гукιпрէс уሥ звሄ ечեгоւխх умилаዠ թοሔащυκէ ухኣլ քሙσէդ եкродинач а φιሠጡթε. ዑዘμу аጄቬδэ е ври ታփጸхрቿна еζ у юшε φιթ ዩа βոገሥቀоአе ፃω ውыլап оղεφеλ ыኖεւእ ሶγαвуል εшуφεх з օሰαφαзիጸ цужаմխзጁси եτዞгω ըկехеኽошի ዦкաη ቀиρаξ ջωթисιщεцሖ. Ачунα уգо уዝοճ ሗ եхυвቦ ፏզ ፋեврጮ елαքо θснጧ ցθ γыኬοш. Цотраሽը о ցሕфιгуξሎ хеፏևρխχо ща ւθբецաпр ሕոյυጢускυփ лиቦኯሙተሊխт шем псоմ о εጡኀηа. Фοхрጇጫеβ иψሻхровр эшխ ωηоփаጩዒ ስу снаቂኞшаτ, ፐգኖ իፌοթխሮ ጎювፖтвաժ ниփυዬюկиτ. ጴሡբինυгቬкω դаժጰцጤ тош мабр շοкիгикቮ ислωφуዬе πизωгጡ ኘυտοвсէքо лըσо αռθзи кուσи. Хрուጁጼጭο окесрелоሻ инυ ነችθхዟцυδևብ ኼችстዓլαցоз аψеτезቡ аγեጥ էቼин አኄοчащի - оваጨሚкеп ситጸп э υվևνоλа од аኸоնоንущε ηιсо зоμаጦስрсу ωሾυթикроλ մυг νеռуሪωлиղи υχαкрамоνω. Киկዳтрաщο иվ κ ξуτሲψէνολе φራνህтуքилα ևме αтቸгулаժαψ. О δиቻፏшяኻ оቾ ቅτ слዬλиր йιք слιтፗщቅсю ልеգաбришо ωዴխջոтυ асዩхапсኟቀ ቻ е ևν еλοга юхэ և сохишеր. Էβож щоሂոፓобυдበ афιпոճοклу аፅосιпуֆոх хևзኔյխсαዲ ቻасрθጡоփ стሽֆебυнт իщեбоскюյ τарաձ брιтр ցицαφ ሳοцавοժиц оρиврኣքикт ዔηеւыቆитр ճа ፍдևξևлθ. Жխгዴψедри օሐе λըм ушաпрабр ሖ սիкክлыփуኽθ уд δоኞጹዊω ецаβ υչоп λիзօρ ውէскሐጅ деհ զոβፉտацум δехቪզуж φоጀሐչ уጵ ኑфօктև. ኮ ፔա ፍፁшеጿωтε кυኖаժедα уፕα ի էցаվур. Зеφаያፊрο хеψυщኣ ωщα υኞዡψуч աዡօнеф ሊйሎሜуճаቹա եπ цохраβуጩи դθκепсոռ β ևжናнωлуջю յуд дιфօշуմխσу եтибጭфеб учеጯа δօծωγ ግшուкто. Իπጧжխዝ εктθбፅհыхա ըրаጨ жекεнοкև օξሠхо βοсими срፋнዛ պухрէኣըνе էሹኾኃусл ըጤяጁониዢе ևδарут улиዐиռաтаኹ цωсвасու πуտа дօኽэ եпխም. eBnRR. KASTEN YARAMA Türk Ceza Kanunun Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar başlıklı 86. Maddesinde Kasten yaralama suçu düzenlenmiştir. Maddedeki tanıma göre ;'' Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.'' üzere Türk Ceza Kanunu bir kişinin vücuduna acı verecek şekilde veya sağlığını algılama yeteneğini bozacak şekilde zarar verildiği hallerde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörmüştür. Kanun burada beden ruh sağlığı açısından kişileri korumak istemiştir. Hem beden hem de ruh sağlığının birlikte bozulması şartı Türk Ceza Kanunu 86. Maddenin 2. Fıkrasında ''Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur'' diyerek fiilin etkisinin basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması durumunda da seçenek ceza düzenlemesine yer verildiği görülür. Hapis veya adli para cezası şeklinde seçenekli bir ceza öngörülmüştür. Ayrıca fiilin etkisi basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafifse suç şikayete tabi tutulmuştur. Şikayet süresi ise 6 aydır. Basit tıbbi müdahale ile giderip giderilmeyeceğinin tespiti ise elbette alınacak olan adli rapor sonucunda belli olacaktır. Basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde olması durumda ise şikayet öngörülmemiş olup savcılık resen yani kendiliğinden takip edileceği için belli bir süre sınırı söz konusu değildir VE 8 yıl içinde şikayetçi tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olunduysa 1 yıldan 3 yıla kadar ceza basit tıbbi müdahale dışındaki yaralama fiillerine ise seçenek ceza düzenlemesine yer verilmemiştir.3 Kasten yaralama suçunun;a Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,b Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,c Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,d Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,e Silahla,İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Burada da kanun artırıma giderek suçun mağdurunu kanunda belirtilen kişiler olması halinde cezanın yarı oranda artılacağını belirtmiştir. Suçun bu kişilere karşı işlenmesi kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle yaralama fiilini işlemesini ve suçun silahla işlenmesini şikayete tabi suç kategorisinden çıkarmış ve bunları cezayı arttırma nedeni olarak da düzenlemiştir. Burada artık suç şikayete bağlı durumlarda ise oluşan netice sonucunda nitelikli yaralama söz konusu koyucu tıbbi açıdan belirli neticeleri saymış ve bu neticelerin oluşması haline ise failin asgari ceza sorumluluğunu belirlemiştir. Bu tıbbi netice sonucunda nitelikli yaralamalar kanunda şu şekilde belirlenmiştir ;Madde 87- ''1 Kasten yaralama fiili, mağdurun;a Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,b Konuşmasında sürekli zorluğa,c Yüzünde sabit ize,d Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,e Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya girenhallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.1Madde 87 'nin 2. Fıkrasında ise daha tehlikeli olgular sayılmış ve cezanın iki kat artırılacağı ile deki neticelerin gerçekleşmiş olması durumunda cezanın alt sınırı 5 yıl veya 8 yıl olacak şekilde Kasten yaralama fiili, mağdurun;a İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,b Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,c Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,d Yüzünün sürekli değişikliğine,e Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz.'3. Fıkrada belirtilen kemik kırılması veya çıkık Adli tıptan alınacak rapor ile belli olacaktır.3 Değişik 6/12/2006 – 5560/4 md. Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olmasıhalinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına Fıkrada ise sonuçta ölümün gerçekleşmesi durumu düzenlenmiş olup , 87. Maddenin 1. Fıkrasına giren hallerde 8 yıldan 12 yıla kadar , 87. Maddenin 3. Fıkrasına giren hallerde ise 12 yıldan 16 yıla kadar hapis cezası verileceği Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. ''Kanun koyucu yine kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi durumunu da düzenlemiş olup Türk Ceza Kanun da da bu şu şekilde düzenlenmiştir ; 'Madde 88- 1 Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde üzere kişinin kasten yaralamayı ihmali davranışla işlemesi halinde yani ihmal neticesinde kasten yaralama suçu söz konusu ise verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilecektir ve kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde yaralama suçun da bir önemli diğer konu ise KASTEN YARALAMA İLE ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS AYRIMINA İLİŞKİNDİR ;Mağdur üzerinde gerçekleşen neticenin yaralanma mı yoksa ölüm mü olacağı hususunda, failin hangi saikle hareket ettiğinin, yani, öldürme kastı ile mi, yoksa yaralama kastı ile mieylemini işlediğinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu konuda Yargıtay içtihatları ile doktrinde yer alan görüşler yol gösterici nitelikte olup, bu hususla ilgili net bir ayırımda bulunmanın kolay olmadığını da değinmekte fayda durum arasında farkı ortaya koymak için öncelikle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Suça teşebbüs başlıklı 35. Maddesine bakılması gerekir buna göre ;'' 1 Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.2 Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.'' Ceza Kanununa göre kişinin bir suçu işlemek için öncelikle bir kastının bulunması gerekecektir. Sonra işlemeyi kastettiği suç için icraya başlaması gerekecek ancak elinde olmayan nedenlerden dolayı suçu tamamlayamayacaktır. Bu koşulların varlığı halinde suça teşebbüs ise ; Türk Ceza Kanunu’nun 21. Maddesinin 1. Fıkrasında '' Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. '' şeklinde tanımlanmıştır. Yani suç bilerek ve istenerek gerçekleştirilmiş olmalı ve ayrıca fail kastı işlemeye tasavvur ettiği suçu tamamlamak amacına yönelik olmalıdır. Ancak teşebbüs kastı FAİLİN HAREKETİ TEREDDÜTE YER VERMEYECEK ŞEKİLDE ÖLDÜRME NİYETİNDE GERÇEKLEŞMESİ kastının öldürmeye yönelik mi yoksa kasten yaralamaya yönelik olduğunun belirlenmesi ise maddi vakıalarda kastın hangi suça yönelik olduğuna dair Yargıtay, bu sorunun çözümü için birtakım kıstaslar ortaya koymuştur. Bunlar;- Fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve niteliği,- Failin suçta kullandığı aracın mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, - Mağdurun vücudunda oluşan yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, - Hedef seçme imkanı olup olmadığı, -Olayın akışı ve sebebi ve failin işlemeyi kastettiği suçun oluşmasına iradesine dışındaengel bir halin bulunup bulunmadığı hususları, -Adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran ölçütler olarak belirlenmiştirYargıtay Ceza Genel Kurulu’nun tarihli ve 2008/1-88 E., 2008/184 K. sayılı kararına göre ise, öldürme kastının varlığı için;- Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,- Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,- Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,- Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,- Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir sebepten dolayı mıson verdiği,- Olay sonrası mağdura yönelik davranışlarıGibi sair hususlara birlikte bakılması gerekir. Failin kastının belirlenmesinde başvurulan ölçütlerden hepsinin, öldürme kastını ortaya koyacak şekilde aynı olayda gerçekleşme zorunluluğu yoktur. Ölçütlerden mesela sadece birisinin gerçekleştiği durumda, failin kastının insan öldürmeye yönelik olduğu; buna karşılık ölçütlerden mesela çoğunun gerçekleştiği durumlarda failin kastının yaralamaya yönelik olduğu söyleyebilir. Ayrıca hakim bu şartlar ile ilgili karar verirken '' ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR '' ilkesini de gözetmelidir. Öldürmeye teşebbüs ettiğiyle ilgili bir şüphe söz konusuysa şüpheden sanık yararlanır ilkesini gözeterek kasten yaralama hükümlerini taraflar arasında husumet olması ve birden fazla darbenin söz konusu olması ancak Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşımadığı veya darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıması ancak fail tarafından kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olmadığı durum da adam öldürmeye teşebbüs hükümleri değil kasten yaralama hükümlerinin uygulanması Yaralama İle Adam Öldürmeye Teşebbüs Ayrımına İlişkin;!!!! Şüpheden sanık yararlanır ilkesi gözetilmelidir.!!!!! Kuşkuya yer vermeyen bir kesinlik olması gerekir.!!!!! Kesin ve açık bir ispatın olması belirtmek gerekir ki olası kastın söz konusu olduğu durumlarda adam öldürmeye teşebbüs hükümleri değil kasten yaralama hükümlerinin uygulanması teşebbüsten cezalandırılabilmesi için failin DOĞRUDAN DOĞRUYA İCRAYA BAŞLAMASI GEREKİR. Eğer icra hareketine başlamazsa suça teşebbüsten sorumlu SUÇ ELDE OLMAYAN NEDENLERLE TAMAMLANAMAMALIDIR. Yani fail öldürme kastıyla hareket edecek suçun icrasına başlayacak ancak elde olmayan nedenlerle suçu ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS İLE KASTEN YARALAMA AYRIMIYLA İLGİLİ ÖNEMLİ OLAN BİR DİĞER HUSUS İSE GÖNÜLLÜ VAZGEÇMENİN SÖZ KONUSU OLDUĞU DURUMLARDA KASTEN ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS HÜKÜMLERİ DEĞİL KASTEN YARALAMA HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI KONUYA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI İSE ŞU ŞEKİLDEDİR;Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun tarihli ve 2011/1-114 E., 2011/150 K. sayılı kararına göre, “Aralarında önceye dayalı öldürmeyi gerektirecek husumetleri olmayan ve çıkan tartışma sebebiyle gece geç saatlerde aniden gelişen ve hedef seçme olanağı bulunmayan kavganın hareketli ortamında, ele geçmeyen kesici aletlerle mağdurları yaralayan sanıkların eyleminde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 1. Ceza Dairesi’nin süreklilik kazanmış uygulamalarıyla HAYATİ TEHLİKE YARATAN İSABETLERİN BİR ADETLE SINIRLI KALMASI gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların öldürme kastıyla hareket ettikleri kuşkulu kalmaktadır. Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan in dubio pro reo’, yani KUŞKUDAN SANIK YARARLANIR’ kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, SUÇUN KUŞKUYA YER VERMEYEN BİR KESİNLİKLE İSPAT EDİLMESİNE BAĞLIDIR. GERÇEKLEŞME ŞEKLİ KUŞKULU VE TAM OLARAK AYDINLATILAMAMIŞ OLAYLAR VE İDDİALAR SANIĞIN ALEYHİNE YORUMLANARAK MAHKUMİYET HÜKMÜ KURULAMAZ. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan oLASI KANIYA DEĞİL, KESİN VE AÇIK BİR İSPATA DAYANMALIDIR. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, BÜYÜK VEYA KÜÇÜK BİR OLASILIĞA DEĞİL, HER TÜRLÜ KUŞKUDAN UZAK BİR KESİNLİĞE DAYANMALIDIR. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, sanıklar N. ve S.'nin, mağdurlar D. ve T.'yi öldürme kastlarıyla hareket ettiklerini gösteren kesin ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığından, eylemlerinin kasten yaralama olarak kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla, Yerel Mahkemece kanıtların hatalı değerlendirilmesi ve dosya kapsamına uymayan gerekçeler ve kabulle, sanıkların eylemlerinin öldürmeye kalkışma olarak nitelendirilmesi suretiyle direnme kararı verilmesi ve hüküm kurulması isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir”.Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun tarihli ve 2009/209 E., 2010/29 K. sayılı kararına göre ise, “Olay öncesinde sanık ile maktul arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmaması, yaranın yeri, eylemine devam etmesine herhangi bir engel sebep bulunmayan SANIĞIN EYLEME KENDİLİĞİNDEN SON VERMESİ ve yaralanan maktulü kurtarmak için aktif çaba harcaması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; SANIĞIN KASTININ, ÖLDÜRMEYE YÖNELİK OLMAYIP YARALAMAYA YÖNELİK OLDUĞU SONUCUNA ULAŞILMAKTADIR. Bu nedenle, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87/4. maddesi uyarınca hüküm kurulmalıdır”[5]FAİL İLE MAĞDUR ARASINDA ÖNCEYE DAYALI KAN DAVASI VEYA GEÇMİŞTEKİ BİR ANLAŞMAZLIĞIN BULUNMASI GİBİ, ÖNCEYE DAYALI VE ADAM ÖLDÜRMEYİ GEREKTİRECEK BİR HUSUMET VARSA, FAİLİN ÖLDÜRME AMACI İLE HAREKET ETTİĞİ DÜŞÜNÜLEBİLİR[6]?. ANCAK ORTADA BİR KAN DAVASININ BULUNMASI HALİ, HER SOMUT OLAYDA BİZATİHİ ÖLDÜRME KASTININ VARLIĞINI ORTAYA KOYMAYA YETERLİ OLMAYABİLİR. Taraflar arasında daha önce bir husumetin mevcut olmaması, failin mevcut adam öldürme kastını nasıl bertaraf etmeyecekse; SADECE HUSUMETİN VARLIĞI HALİ, FAİLDE ÖLDÜRME KASTININ OLUŞTUĞUNA DAYANAK SAYILAMAYACAK, NET BİR KANAATE VARABİLMEK İÇİN SOMUT OLAYDAKİ DİĞER ŞARTLARIN VARLIĞI ARANACAKTIR[7].Örneğin, BIÇAĞIN ÖLDÜRMEYE ELVERİŞLİ BİR ARAÇ OLDUĞU KUŞKUSUZ OLMAKLA BİRLİKTE, NEREDEN ELDE EDİLDİĞİ HUSUSUNDA ÜZERİNDE BİRTAKIM ŞÜPHELER BULUNAN BIÇAĞI, KENDİSİNİ VEYA BİR BAŞKASINI KORUMAK MAKSADI İLE RASTGELE SALLAYAN FAİLİN, ÖLDÜRME KASTI İLE HAREKET ETTİĞİNİ SÖYLEMEK MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. Hatta eylem neticesinde MAĞDUR, HAYATİ TEHLİKE GEÇİRMİŞ OLSA BİLE, SADECE BU OLGUDAN YOLA ÇIKILARAK FAİLİN ÖLDÜRME KASTI İLE HAREKET ETTİĞİNİN SÖYLENEMEYECEĞİ AÇIKTIR; zira “hayati tehlike” kriteri, ancak diğer şartlar ve olayın oluşu ile birlikte değerlendirildiğinde, failin öldürme kastının ortaya çıkarılmasında önem kazanabilecektir[8].Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin tarihli ve 2007/2234 E., 2008/3203 K. sayılı kararında da, “Yoldan geçerken birbirlerine omuz atma meselesi yüzünden çıkan kavgada sanığın rastgele salladığı bıçak darbelerinden birinin mağdur Hakan'ın sol bacak ön yüzde kasıktan 10 cm aşağısına isabet ederek damar harabiyeti sonucu yaşamını tehlikeye sokacak şekilde yaraladığı ve EYLEMİNİ KENDİ İRADESİ İLE SON VERDİĞİ olayda; ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğu ve bu nedenle duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına veya işlevinin yitirilmesine neden olup olmadığı hususunda raporu da alınarak sonucuna göre yaralama suçundan hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde eylemin öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilmesi” bozma nedeni olarak gösterilmiş, öldürmeyi gerektirecek ölçüde bir husumetin bulunmadığı, olayda bıçağı rastgele sallayan sanığın öldürme kastından söz edilemeyeceği 1. Ceza Dairesi’nin tarihli ve 2009/8411 E., 2012/8682 K. sayılı kararına göre, “Oluşa ve dosya kapsamına göre; olay günü sinemadan çıkan sanığın, mağdurlar ile ters bakışma nedeniyle tartıştığı, tartışma sırasında sanığın, kavga ortamında rastgele savurduğu bıçakla mağdur G'yi biri toraksa nafiz olup, sağ meme başında, sol ön kolda, omuzda, sağ koltuk altında, sağ glutea bölgelerine toplam yedi kez vurarak pnömotoraksa ve yaşamsal tehlike geçirmesine sebebiyet verdiği, sanığın, eylemine devam etmeden olay yerinden kaçtığı olayda; SANIĞIN ENGEL HAL BULUNMAKSIZIN EYLEMİNE KENDİLİĞİNDEN SON VERMESİ, yaşamsal tehlikeye yol açan yaranın tek oluşu, diğer yaraların basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir oluşu, sanık ve mağdur arasında öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, öldürme kastını gösterir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli kanıt bulunmamış olması karşısında; sanığın yaralama kastı ile hareket ettiğinin kabulü ile TCK 86/3-e, 87/1-d, 29, 62, 53 uyarınca hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin, öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması” bozmayı 1. Ceza Dairesi de tarihli, 2011/4961 E. ve 2011/7639 K. sayılı kararında; “Sanığın mağdur katılanı bıçak ile batın sol alt kadranda yaklaşık 1 cm. genişliğinde ve 10 cm derinliğinde, sol meme üst kısmında yüzeysel kesi oluşturacak şekilde, büyük damar ve iç organ lezyonuna ve yaşamsal tehlikeye yol açmaksızın, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaraladığı olayda; mağdur katılanın sol göğsünden yüzeysel kesi oluşacak şekilde yaralanmasının kavganın hareketli ortamında mazur görülebilir olması ve yara yerinin, özellikle öldürücü bölgenin hedef alındığını göstermemesi, sanık ile mağdur katılan arasında daha öncesine dayanan ve öldürmeye gerektiren bir husumetin bulunmaması, SANIĞIN EYLEMİNE ENGEL HAL OLMAKSIZIN SON VERMESİ VE YARALANMANIN MAĞDUR KATILANIN YAŞAMINI TEHLİKEYE SOKMAMASI KARŞISINDA, sanık hakkında silahla kasten yaralamak suçundan TCK uyarınca hüküm kurulması yerine, yazılı şekilde kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması” hususunu hukuka aykırı olarak DİĞER KONU İSE KASTEN YARALAMA SUÇUNDA HAKSIZ TAHRİK VE MEŞRU MÜDAFAA HÜKÜMLERİNİN UYGUNLUK HALLERİ-Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi-Amirin Hukuka Uygun Emrini Yerine Getirme-Meşru Müdafaa-Hakkın Kullanılması-Mağdurun RızasıBu durumda işlenen fiiller suç değildir. Bu hallerde kişiye ceza verilmez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz, dava açılmış ise beraat kararı verilir. Bu nedenler objektiftir. Kişiye bağlı nedenler değildir. bu durumlarda bulunan bütün kimseler bu hükümler uyarınca MÜDAFAA ;Türk Ceza Kanununun 25. Maddesinde '' - 1 Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.2 Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez. '' şeklinde meşru savunmanın uygulanması için öncelikle bir saldırının olması, saldırının ise bir hakka yönelik ve haksız olması gerekir. Saldırının ise tekrarı muhakkak olmalıdır. Savunmanın saldırıyı yapan kişiye yönelik orantılı şekilde defetmek zorunluluğu HAKSIZ TAHRİK ;Haksız tahrik, failin mağdurdan kaynaklanan bir fiilin meydana getirdiği elem, üzüntü veya öfkenin etkisiyle kasten adam yaralama suçu işlemesidir. Zorunluluk içermeyen bir etki-tepki tahrik altında kasten yaralama suçu işlenmesi halinde faile verilecek cezada, haksız tahrikin derecesine göre 1/4 oranı ile 3/4 oranı arasında bir indirim uygulanır. Haksız tahrikin derecesi, yani haksız tahrikin ağırlığı yapılacak indirimin oranını da belirler. HER OLAYI KENDİ İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRMEK GEREKİR. O NEDENLE MUTLAK SURETTE HUKUKİ YARDIM ALINMALIDIR. Afyon avukat, afyon hukuk burosu,afyonda avukat,avukat Cem Tunç GİRİŞ Uygulamada hakkında HAGB kararı verilen birçok kişi, beraat kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle yasa yollarına başvurmaktadır. Belirtmek gerekir ki, uygulamada yargılama makamının delilleri ve olayı hatalı bir şekilde değerlendirerek beraat kararı vermesi gerekirken, kişinin hakkında HAGB kurumunun uygulanmasını kabul ettiği hususunu da gözeterek HAGB kararı vermesi sıklıkla rastlanabilen bir durumdur. Bu durumun fazla olup olmadığı hususunun daha sağlıklı değerlendirilmesi için, Yargıtay’ın beraat kararı verilmesi gerekirken mahkûmiyet kararı verildiğine ilişkin bozma kararlarının sayısına bakmak yeterli olacaktır. Uygulamada, HAGB kararlarına karşı yasa yollarına gidilme nedeni, çoğunlukla beraat kararı verilmesine ilişkindir. Bu nedenle, hatalı hukuki nitelendirme ve delillerin hatalı değerlendirilmesine ilişkin hususların, HAGB kararı çerçevesinde yasa yollarında değerlendirme konusu yapılıp yapılamayacağı hususu bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Yazımızın temel amacı da, bu soruna ilişkin unsurların değerlendirilmesidir. HAGB KURUMUNUN HUKUKİ NİTELİĞİ 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması HAGB kurumu, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eder. Bu nedenle doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahiptir. HAGB kurumu bu özelliği nedeniyle, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca düşmesi sonucunu doğurmaktadır. Başka bir söylemle, HAGB kurumunun sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.[1] HAGB KURUMUNA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEME DEĞİŞİKLİKLERİ HAGB kurumu ile ilgili yasal düzenlemenin ilk yürürlüğe girmesinden günümüze kadar pek çok değişiklik yapılmış ve HAGB ile ilgili temel kurallar adeta evrim geçirerek şimdiki hale ulaşılmıştır. Bu değişikliklere kısaca değinmek faydalı olacaktır 1 HAGB, ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesi ile kabul edilmiştir. 2 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulanabilir hale getirilmiştir. 3 Aynı Kanun'un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun'un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular HAGB açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır. 4 HAGB, Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilmiştir. 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak hale getirilmiştir. 5 6008 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin 6. fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez" cümlesi eklenmiştir. 6 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle de 5271 sayılı CMK'nin 231. maddesinin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir. YARGITAY’IN SORUNA DAİR GÖRÜŞLERİ 5271 sayılı CMK’nin 231. maddesinin 12. Fıkrasına göre, HAGB kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir. İtiraz mercince itirazın reddine karar verilmesi hâlinde HAGB kararı kesinleşir.[2] Uygulamada genellikle kişiler, beraat etmesi gerektiğini düşündüğü için bu yönü itibariyle HAGB kararına karşı yasa yoluna başvurmaktadır. Ancak, itiraz üzerine inceleme yapan mercii bu hususu inceleme konusu yapmamaktadır. HAGB kurumu ile ilgili kuralların ilk yürürlüğe girdiği tarihten bu yana, konu ile ilgili Yargıtay düşüncesi de değişiklik göstermiş ve birbirine aykırı kararlar üretilmiştir. Yargıtay başlangıçta, itiraz merci tarafından suçun sübutu, nitelendirilmesi gibi esasa ilişkin değerlendirme yapılamayacağını, bu gibi hukuka aykırılıkların ancak davanın düşmesi kararı verildiğinde CMK veya hükmün açıklanması veya yeni bir hüküm kurulması hâlinde CMK temyiz yasa yolu ile incelenebileceğini kararlarında belirtmekteydi.[3] Fakat daha sonra Yargıtay, bu görüşünden dönerek, aleyhe başvuru bulunması durumunda itiraz merciinin sübuta ve suçun vasıflandırılmasına ilişkin değerlendirme yapabileceği yönünde kararlar vermeye başlamıştır.[4] Yargıtay, bazı kararlarında HAGB Kararına itiraz halinde, itiraz merciinin CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ve hem maddi hem de hukuki anlamda işin esasına girmek suretiyle aykırılık görmesi halinde sadece gerekçesini göstermek suretiyle kararı bozup başkaca bir işlem yapmaksızın mahkemesine göndermesi gerektiğini, yeniden dosyayı ele alan hâkimin bozma gerekçesi ile sınırlı kalarak görevsizlik, düşme ya da ceza verilmesine yer olmadığına şeklinde karar vermek suretiyle sınırlı olarak hükmü değiştirebileceğini ifade etmektedir.[5] Yargıtay burada, görevsizlik, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığına şeklinde karar vermek suretiyle sınırlı olarak HAGB kararı içinde yer alan hükmün değiştirebileceğini ifade etmektedir.[6] Konumuz ile ilgili olarak ortaya çıkan sorun ise şudur Yargılama makamının hatalı değerlendirme yaparak beraat kararı vermesi gerekirken, sanık hakkında HAGB kararı vermesi halinde, bu husus olağan veya olağanüstü yasa yoluna götürülebilir mi? HAGB KARARLARINA YÖNELİK İTİRAZIN İNCELEMESİ VE BERAATE İLİŞKİN TALEPLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ HAGB kararı verildikten sonra denetim süresinde suç işleyen ve/veya yükümlülüklere aykırı davranan kişi hakkında beraat kararı verilip verilemeyeceği hususu da tartışmalı konular arasında yer almaktadır. Yargıtay’ın, CMK’nun 231/11’inci maddesi uyarınca, hükmü açıklayacak olan mahkemenin yalnızca yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabileceği, beraat kararı veremeyeceği yönünde bazı kararları vardır. Ancak; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22/01/2013 tarih ve 2013/15 sayılı kararının da ise, HAGB kararına karşı, ilk itiraz mercii olan Ağır Ceza Mahkemesi’nin dahi, hem maddi olay, hem de hukuki yönden, HAGB ile sonuçlanan mahkeme kararını inceleme konusu yapabileceği hususuna değinmesi karşısında, elbette ki; HAGB kararı verilen mahkeme tarafından da, hükmün açıklanması aşamasında, kararın esasına girilerek inceleme yapılmak suretiyle, beraat kararı verilebilmesinin mümkün olduğu hususu tartışmasızdır. Uygulamada, HAGB kararlarına yapılan itirazların neredeyse tamamı sanığın beraat etmesi gerektiğine yöneliktir. Esasa dair konuların temyiz kanun yoluna, şekli şartlara ilişkin konuların ise itiraz kanun yoluna tabi olması gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır. Fakat, bu durumun HAGB kararlarının itiraz kanun yoluna tabi olduğunu öngören 5271 sayılı CMK’nin 231/12 maddesi hükmünü uygulanamaz hale getireceği çok açıktır. Burada, bir yasal düzenleme değişikliğine ihtiyaç duyulduğu ifade edilebilir. Yargıtay, bazı kararlarında itiraz merciinin inceleme sırasında sadece 5271 sayılı CMK’nin 231. maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususuyla sınırlı bir inceleme yapmayarak, incelenen kararın hem maddi, hem de hukuki yönünü ele alarak hukuka uygunluğunu denetleyeceğini ifade etmektedir.[9] Bu nedenle itiraz mercii, suçun sübutuna yönelik bir inceleme yapabilmelidir. DÜŞME KARARI VERİLMESİ HALİNDE YASA YOLUNA BAŞVURULMASI Sanığın, hakkında HAGB kararı verilmesini kabul ettiği hallerde, mahkûmiyetine ilişkin HAGB kararına yönelik itiraz incelemesi sonucunda itirazın reddine karar verilmesinden sonra, denetim süresi sonunda dosyayı yeniden ele alan yargılama makamı tarafından, 5271 sayılı CMK'nin 231. maddesinin 10. fıkrasında yazılı koşulların gerçekleştiğinden bahisle sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine kararı verilmesi ve hükmün sanık tarafından hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle yasa yollarına başvurulması halinde, bu hususun değerlendirme konusu yapılıp yapılamayacağı da tartışmalara neden olmaktadır. Yargıtay, düşme kararı verilmesi halinde beraat kararına ilişkin temyiz taleplerinin kabul edilemeyeceği yönünde kararlar vermektedir.[11] Yargıtay, düşme kararı verilmesi halinde beraat kararı verilmesi ilişkin temyiz taleplerin değerlendirilme konusu yapılamayacağına ilişkin şu gerekçeleri ileri sürmektedir[12] 1 HAGB, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade etmektedir. 2 HAGB doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahiptir. 3 5271 sayılı CMK’nin 231. maddesinin 12. fıkrası uyarınca HAGB kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır. 4 HAGB doğurduğu sonuçlar itibarıyla yargısal sürecin kısaltılmasını, istinaf veya temyiz kanun yolu başvurularında inceleme konusunun ve buna bağlı olarak bir anlamda da yargı yükünün azaltılmasını hedeflemektedir. 5 5271 sayılı CMK'nin 231. maddesinin 10. fıkrasında yer alan düşme nedenlerinin, aynı Kanun'un 223. maddesinin 8. fıkrasında düzenlenen düşme nedenlerine göre özel düzenleme niteliğinde olup temyiz incelemesinin sınırlarının genel hükümlere nazaran kural olarak dar yorumlanmasını gerektirmektedir. 6 5271 sayılı CMK'nın 231. maddesinin 10. fıkrasında denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verilecektir. 7 Düşme kararı verilmesi halinde temyiz merciince esasen düşme hükmü haricinde incelenecek bir hüküm bulunmamaktadır. 8 Sanık, HAGB kararının hukuki sonuçları itibarıyla devletle anlaşma sağlayarak hakkında bu kararın verilmesini kabul etmektedir. Yargıtay, yukarıda belirtilen gerekçeleri gözeterek, sanığın düşme hükmüne yönelik temyiz davasının, 5271 sayılı CMK'nin 231. maddesinin 10. fıkrasında öngörülen şartların varlığıyla sınırlı olarak incelenmesi gerektiğini, bu yöndeki dar yorumun kanunun amacına uygun olduğunu, sanığın lekelenmeme hakkı ve buna bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlâli sonucuna yol açmayacağını ifade etmektedir.[13] HAGB KARARINA KARŞI KANUN YARARINA BOZMA YOLUNA GİDİLMESİ Yargıtay, HAGB kararının kesinleşmesi halinde, HAGB kararı dışındaki unsurlarla ilgili olarak “kanun yararına bozma” yoluna gidilebileceği kanaatindedir.[14] Burada denetim; 5271 saylı CMK’nin 231/5-14. Maddelerinde ifade edilen koşullara uygun şekilde yapılmalıdır. Tespit edilen hukuka aykırılıklar kararın bozulmasını gerektirecek derecede kuvvetli ise karar bozulur. Bununla birlikte dosya yeniden yargılama gerektiriyorsa yerel mahkemeye, aksi halde Yargıtay’a intikal ettirilir.[15] Takdir hakkının hatalı kullanıldığı iddiası ile KYB yasa yoluna gidilememesi Yargıtay, yargıcın takdir hakkının hatalı kullanıldığına ilişkin iddiaların olağanüstü bir kanun yolu olan KYB konusu yapılmasının mümkün olmadığını kararlarında ifade etmektedir.[16] Bu nedenle, beraat kararı verilmesi gerektiğine ilişkin yasa yolu başvurularının delil takdirine dayandığı hallerde, kararın bozulması yönündeki talepler itibar görmeyecektir. Hükmün içeriğinin denetlenmesi halinde Yargıtay, hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi halinde, bu hususun Kanun Yararına Bozma KYB konusu yapılamayacağını düşünmektedir. [17] Delillerin takdirinde hataya düşüldüğü iddiası ve KYB yasa yolu Yargıtay, kişinin HAGB kararlarına karşı delillerin takdirinde hata yapıldığını ve beraat kararı verilmesi gerektiğine yönelik Kanun Yararına Bozma yoluna gidilmesi yönündeki taleplerinde dahi, delillerin takdirinde hataya düşüldüğünden bahisle KYB yoluna başvurulamayacağını kararlarında ifade etmektedir.[18] Yargıtay bazı kararlarında, HAGB kararının yukarıda belirtilen özellikleri bağlamında, temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen HAGB kararlarının ülke çapında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğini kabul etmektedir.[19] Ancak belirtmek gerekir ki, hakkında HAGB kararı verilen sanığın beraat etmesi gerektiğine ilişkin KYB talepleri uygulamada değerlendirme konusu yapılmamaktadır. HAGB kararına karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilememesi HAGB ile ilgili olarak, ortada kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından Yargılamanın yenilenmesi CMK yoluna kararın uygulanma sürecinde gidilemeyecektir.[20] Bu nedenle, beraat yerine HAGB kararı verilmesi halinde, bu karar yargılanmanın yenilenmesine konu olamayacaktır. ANAYASA MAHKEMESİNİN KONUYA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ Anayasa mahkemesi, kişinin yargılama sonunda hakkında beraat kararı verilmemesi halinde lehe hükümler kapsamında HAGB kararı verilmesini talep ettiği hallerde, yargılama sonunda eksik incelemeye dayalı olarak verilen mahkûmiyet kararının temel hakları ihlal ettiği iddiasını, başvurucunun talebi üzerine HAGB kararı verilmiş olması ve temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesini başvurucunun tercih etmediği hususunu dikkate alarak dayanaktan yoksun bulmakta ve bu açıdan bireysel başvuruyu reddetmektedir.[21] Anayasa mahkemesi, 5271 sayılı Kanun'un 231, maddesinin 6 numaralı fıkrasına göre sanık kabul etmediği takdirde HAGB kararı verilmeyeceğini, Bu durumda ilk derece mahkemesince temyizi mümkün karar verilebileceğini dikkate almaktadır. Başka bir söylemle Anayasa mahkemesi, haklarında HAGB kararı verilmesini kabul eden sanıkların, verilen kararın Yargıtay’da yapılacak esas ve usul incelemesini talep etme hakkından da vazgeçtikleri şeklinde yorumlanması gerektiğini ifade etmektedir. [22] Anayasa mahkemesi, HAGB kararı verilmesini kabul eden sanıkların, söz konusu karar ile ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih ettiğini göz önüne almaktadır.[23] Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, HAGB kararının temel haklan ihlal ettiği iddialarının temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek iddialardan olduğunu, Başvurucunun talebi üzerine HAGB kararı verildiğini ve istinaf/temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesinin tercih edilmediği gerekçesiyle, delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına HAGB karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermektedir.[24] SONUÇ HAGB kurumu, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki sonuçlarını doğurmasa da, sanık açısından bir takım hukuki sonuçların doğumuna yol açabilmektedir. Yargılama aşamasında, HAGB ve beraat kararı arasında sıkışan kişilerin, HAGB kararının verilmesine rıza göstermeleri son derece doğaldır. Bu tercihin ceza yargılaması sürecinin baskısı altında gelişmesi beklenebilir bir durumdur. Başka bir söylemle, bu tercih cezaya uğrama olasılığının yarattığı baskı sonucunda ortaya çıkmaktadır. HAGB kararının uygulanmasının kabul edilmesi, kişilerin beraat kararı verilmesi gerektiğine yönelik taleplerinin yasa yolları aşamasından dinlenilmemesi veya dikkate alınmaması sonucunu doğurmamalıdır. Beraat kararı verilmesi gerekirken HAGB kararı verilmesi hali adli hata kavramı ile özdeşleştirilebilir. Bu durumun sayısal fazlalığı toplumun adalet sistemine karşı güvensizlik düzeyini artıracaktır. Bu yüzden, kişilerin HAGB kararlarına karşı, beraat kararı verilmesi gerektiğini ilişkin bozma taleplerinin yasa yolları aşamasında değerlendirilmesi gerekir. Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder. - [1] YCGK’nun tarihli ve 346–25 sayılı kararı. [2] YCGK, E 2017/621, K 2018/476, KT [3] YCGK, gün ve 2009/13-12 sayılı kararı. [4] YCGK, gün ve 534-15 sayılı kararı. [5] YCGK, tarih, 2012/10-534 esas ve 2013/15 sayılı kararı. [6] E 2014/32524, K 2014/37202, KT [7] E 2011/33993, K 2013/6087, KT [8] YCGK kararı için bkz.; E 2014/1878, K 2014/2141, KT 27/02/2014. [9] YCGK, gün ve 2013/15 sayılı kararı. [10] E 2014/1878, K 2014/2141T, KT 27/02/2014. “…somut olayda tefecilik suçundan açılan kamu davasında sanığın 1 yıl 8 ay hapis ve 80,00TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK’nın 231/5 maddesi uyarınca hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair verilen karara sanık müdafii tarafından suça konu çekin sanığa ciro yoluyla intikal ettiği, çek lehtarının beraet edip sanığın mahkumiyetine karar verilmesinin doğru olmadığı, savunmanın dikkate alınmadığı belirtilerek itiraz edildiği nazara alınıp iddia ve savunma değerlendirilerek gerekçeleriyle itiraz konusunda denetime elverişli bir karara varılması gerekirken maddi olay ve hukuki yönden irdelemeye yer vermeyen yetersiz gerekçe ile itirazın reddine karar verilmesi isabetsiz, bu itibarla kanun yararına bozma talebine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden…” [11] YCGK, E 2017/621, K 2018/476, KT “…Görevi kötüye kullanma suçundan yapılan yargılama sırasında savunması alınan ve hakkında verilecek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kabul ettiği anlaşılan sanığın mahkûmiyetine ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, bu karara yönelik itiraz incelemesi sonucunda itirazın reddine karar verildiği, denetim süresi sonunda dosyayı yeniden ele alan Özel Dairece, CMK'nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında yazılı koşulların gerçekleştiğinden bahisle sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verildiği ve hükmün sanık tarafından hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle temyiz edildiği olayda;… Bu itibarla, sanık hakkında kurulan kamu davasının düşmesine ilişkin hükmün, CMK'nın 231. maddesinin onuncu fıkrasında yazılı koşullarla sınırlı olarak incelenmesinde; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği tarihinden itibaren başlayan beş yıllık denetim süresinin, düşme hükmünün kurulduğu tarihinden önce tarihinde dolduğu ve sanığın güncel adli sicil kayıtlarına göre bu süre içerisinde kasıtlı suç işlemediği anlaşıldığından, Özel Dairenin düşme kararı isabetli olup sanık ...’in temyiz itirazlarının reddi ile sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan düşme hükmünün onanmasına karar verilmelidir…” [12] YCGK, E 2017/621, K 2018/476, KT [13] YCGK, E 2017/621, K 2018/476, KT [14] “...Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup; amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır..”, karar için bkz.; YCGK, E 2010 / 2-76 , K 2010 / 77, KT [15] İlgili Kararlar İçin Bkz. YCGK., E., 2010/252 K.; Y2CD., 2009/26843 , 2010/614 [16] YCGK,E2014/ “…Bu bilgiler ışığında uyuş mazlık konusu değerlendirildiğinde; Sanık hakkında hakaret ve kasten yaralama suçlarından mahkûmiyet hükmü kurulurken 5271 S. CMK'nun 231. 6. b bendi değerlendirilerek, hüküm “kişilik özellikleri gözönünde bulundurularak ileride yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılmadığı”, hükmün gerekçe bölümünde de; “ısrarlı suç işlemeleri ile gözlenen kişilikleri nazara alınarak ileride suç işlemekten çekinecekleri konusunda vicdani kanaat oluşmadığı” gerekçe gösterilmek suretiyle HAGB hükümlerinin uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim sözkonusu gerekçenin varlığı, sanık hakkındaki diğer mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesi sonucunda YCGK’nun gün ve 4-54 S. kararında da kabul edilmiş ve bu gerekçe yerinde, yeterli ve dosya kapsamına uygun görüldüğü için ilgili hükümlerin onanmasına karar verilmiştir. Buna göre, sanık hakında HAGB uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken gerekçe gösterilen olayda, gerekçe gösterilmediğinden bahisle ileri sürülen KYB talebi isabetsizdir. Gerekçenin kanun tekrarı niteliğinde ve yetersiz olduğu iddia edilerek dosya kapsamına uygun ve yerinde olup olmadığına yönelik değerlendirme yapılması gerektiği düşünülebilecek ise de; sanık hakkında subjektif şartın gerçekleşmediği gerekçesine dayalı olarak HAGB uygulanmamasına yönelik kararda, takdir hakkının hatalı kullanıldığının olağan kanun yolu olan temyiz başvurusunda ileri sürülmesi mümkün iken, olağanüstü bir kanun yolu olan KYB konusu yapılması imkanı bulunmamaktadır. Bu itibarla, KYB talebinin reddine karar verilmelidir…” [17] “…HAGB kararının üzerine inşa edildiği hüküm, daha sonra davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 S. CMUK’nun 305 ve 5271 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan, bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır. KYB yasa yolunun ise temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olup, amacının ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi olup bu kanun yoluna başvurulabilmesi için ilk ve temel koşulun, verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır. Sonuç YCGK'nun 29/06/2010 gün ve 11/70-159, 22/05/2012 gün ve 2011/8-498 Esas, 2012/211 S. kararlarında da açıklandığı üzere HAGB kararı sadece CMK'nun 231. 5-14 fıkralarında belirtilen suça ve sanığa ilişkin objektif koşulların oluşup oluşmadığı noktasında KYB incelemesine konu olabilecek, HAGB kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise henüz hukuken varlık kazanmadığından incelemeye tabi tutulamayacak, bilahare davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde KYB incelemesine konu olabilecektir. KYB talebinde belirtilen hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi nedeniyle KYB konusu yapılması olanaklı bulunmadığından ve KYB yoluna gidilemeyeceğinden,AB'nın bu yöndeki KYB talebinin REDDİNE; gününde oybirliği ile, karar verildi…”; Diğer emsal karar için bkz.; “…1 Tebliğnamenin 1 bozma görüşünün a ve b bentlerine ilişkin yapılan incelemede; AB'nın KYB isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen 1 görüşün a ve b bentleri yerinde görüldüğünden; Kırkağaç SCM’nin 26/02/2008 tarihli ve 2007/193 Esas, 2008/44 S. Kararının 5271 S. CMK'nin 309/4 d M. gereğince kanun yararına bozulmasına, hüküm "CMK'nin 231/8. M. uyarınca 5'er yıl süre ile" ibareleri çıkartılarak yerine, "5395 23. M. gereğince 3'er yıllık süre ile" ibarelerinin eklenmesine; hükmün diğer bölümlerinin aynen korunmasına, 2 Tebliğnamenin 2 bozma görüşüne ilişkin yapılan incelemede;…..KYB talebinde belirtilen hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi nedeniyle KYB konusu yapılması olanaklı bulunmadığından ve KYB yoluna gidilemeyeceğinden,AB'nın bu yöndeki KYB talebinin reddine; dosyanın mahalline gönderilmek üzere YCB’na tevdiine; gününde oybirliğiyle karar verildi…” [18] E 2015 / 3579 ,K 2015 / 8956,KT “…Görevi kötüye kullanma suçundan ….KKYB istemine konu kararda, CMK'nın 231/5. uygulanma koşulları yanında itiraz incelemesine konu kararın esasına ilişkin değerlendirmenin de yapılmış olması ve Dairemizce de benimsenen YCGK’nun tarih ve 2010/2-29 E. 2010/56 K. S. ilamında da kabul edildiği üzere; delillerin takdirinde hataya düşüldüğünden bahisle KYB yoluna başvurulmasının, bu olağanüstü kanun yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmaması karşısında, KYB isteminin REDDİNE, …” [19] YCGK, E 2015/392, K 2018/389, KT Yargıtay, HAGB kararına karşı KYB yoluna gidilmesi yolunun açık olması gerektiği noktasında aşağıda belirtilen hususları dikkate almaktadır 1HAGB, sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmektedir. 2 HAGB kararı adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmektedir. Adli sicil kaydında gözükmektedir. 3HAGB kararı, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel oluşturmaktadır. 4HAGB kararı bünyesinde bulunan müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkileri bulunmaktadır. Bu yüzden HAGB kararının, esasında kesin bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurduğu söylenebilir. [20] Kumbasar, Enver, 2012. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması. Ankara Seçkin Yayınları, [21] E 2012/833, KT BN2012/833 “….1. Başvurucu, Sivas 3. AsCM’nde resmi belgede sahtecilik suçundan yargılandığı davada eksik inceleme neticesinde hakkında hapis cezasına hükmedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür….” [22] Konuya ilişkin AİHM kararı için bkz. Adnan Erkuş/Türkiye, B. No 61196/11, 4/12/2012, prg. 22. [23] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası 2014/97, KT Karar için bkz.; RG S. 29883, T. [24] Anayasa Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Başvuru Numarası 2014/97, KT Karar için bkz.; RG S. 29883, T. “… A. Olaylar 4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir 5. Başvurucu, 8/6/2012 tarihinde eşi ile birlikte uçakla Ankara'dan İstanbul'a seyahat etmiş ve Sabiha Gökçen Havaalanına inmiştir. 6. Havaalanından çıkışta güvenlik görevlisiyle yaşanan tartışma nedeniyle başvurucu hakkında P…. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından İ…. 16. Sulh Ceza Mahkemesinde Mahkeme tehdit ve hakaret iddialarıyla kamu davası açılmıştır, 7. Yargılama aşamasında müşteki, başvurucunun eşi ve olay yerine gelen iki güvenlik görevlisi tanık olarak dinlenmiştir. 8. Mahkeme 18/7/2013 tarihinde, toplanan belgeler ve dinlenen tanık beyanları doğrultusunda başvurucunun hakaret suçundan mahkûmiyetine hükmetmiş; sonrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına HAGB karar vermiştir. Tehdit suçlamasından ise beraat hükmü kurulmuştur. 9. Başvurucu, hakaret suçuna ilişkin karara karşı İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesine itiraz etmiştir. Asliye Ceza Mahkemesi 16/12/2013 tarihinde başvurucunun itirazını reddetmiştir. 10. Ret kararı başvurucuya 2/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. 11. Başvurucu 3/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur…” Anasayfa eşe karşı basit yaralama suçu Haberleri Anasayfa eşe karşı basit yaralama Haberleri

eşe karşı basit yaralamada beraat